İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rusi̇fi̇kasyon Ve Entegrasyon İki̇lemi̇nde Rusya İmparatorluğu

Rusya, yüz ölçümü olarak dünyanın en büyük ve yaklaşık 147 milyonluk nüfusu ile en kalabalık dokuzuncu ülke olma özelliğine sahiptir. Ülkenin etnik yapısı incelendiğinde ise, nüfusunun yaklaşık %81 i Rus, %8 Türk Kökenli Halklar, %1,5 Ukraynalı, %7 Kafkas Halkları, %2,5 diğer gruplar yaşamaktadır. Etnik çeşitlilik bakımından alt gruplara inildikçe Rusya’nın dünyadaki etnik çeşitliliği en zengin ülkelerden birisi olduğu görülmektedir. Bu durum tarih boyunca Rusya’nın gelişmesine ve zenginleşmesine önemli katkı sunmuş olsa da Rusya’nın yönetim algısı bu zenginliği güvenlik tehdidi olarak görmüştür.

Rusya tarih boyunca güvenliğini, sınırlarını genişletmekte gören ve genişleyen sınırlarla birlikte artan nüfus, etnik çeşitlilik, sorumluluk alanı ve yeni sınır tehditleri hususunda güvenlik kaygısı yaşayarak tekrar sınırlarını genişletme eğiliminde olan bir ülke olagelmiştir. Bugün bile ülke yönetimi, güvenlik algısı ve hassasiyetini diğer tüm dinamiklerin çatısında konumlandırmaktadır. “Güvenlik” kavramı Rusya için önemlidir ve Rusya’nın Güvenlik Doktrini incelendiğinde bunun birçok gerekçesine rastlanacaktır. Ancak bugün, bütün toplumsal alanlarda bu durum refleks haline gelmiş ve neredeyse bireysel hak ve özgürlükler güvenlik gerekçesiyle yönetim tarafından göz ardı edilir olmuştur. Sosyal hayat içerisinden sayısız örnek verebileceğimiz bu durumun sebeplerine inildiğinde ise, ülkenin kurumsallaşmış yönetim anlayışının izlerine rastlıyoruz. Bu izleri takip ederek Rusya’nın bugün benimsediği yönetim tarzının gelişim aşamalarına bakmak ve tarihsel süreç içerisinde Rus yönetimlerin azınlık politikalarını incelemek isabetli olacaktır. Meselelerin tarihsel arka planı hakkında fikir sahibi olmak günümüzde Rusya’yı ve Rusya topraklarında yaşayan halkları doğru analiz etmemizi sağlayacaktır. Bu sebeple, Rusya İmparatorluğunun, Rus ve/veya Ortodoks olmayan halklar ile olan ilişkilerine genel bir bakışla, tarih boyunca uyguladığı idari politikaları inceleyecek ve bugün Rusya’da yükselen etnik milliyetçilik reflekslerinin kaynağına ineceğiz.

Rusların geçmişte herhangi bir toprağı sınırlarına dahil etme yöntemi, bu topraklarda yaşayan yerel halklar ile ilişkileri, otoriter bir yönetim ile idarecilerin diktasına boyun eğmek istemeyen halkların mücadelesinin ötesine geçememiştir. Örneğin, Çarlık dönemine bakıldığında Çar 1. Petro Kafkasya topraklarında yerel işbirlikçiler edinmek suretiyle bölgeyi askeri anlamda ele geçirmiş ve sonrasında yerel işbirlikçilere tanınan idari ve ekonomik imtiyazlar ile kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Ardından Kozaklar kullanılarak yürütülen iskân çalışmaları ise çalışmamızın temelini oluşturan ikilemi Rus yönetimlere tarih boyunca yaşatmıştır. Ruslar, sınırlarına dahil ettikleri fakat etnik ve/veya dinsel açıdan kendilerine benzemeyen tüm halklar için benzer politikalar uygulamışlardır. Bu politikaların en temel ayırımı ise, entegrasyon mu asimilasyon mu belirsizliğidir. İdari anlamda ele geçirilen topraklarda yaşayan yerel halk sömürgeleştirilmeli mi yoksa entegre mi edilmeli?

Rusya İmparatorluğu, genişledikçe Rus ve/veya Ortodoks olmayan birçok devletle karşı karşıya geldiği gibi bu devletlerin yerel halktan müteşekkil ordularıyla da savaşmıştır. Özellikle bugün Müslüman Türk halkların yaşadığı topraklarda, Kafkasya ve Orta Asya’da dinsel ve kültürel açıdan kabul görmeyen Rus yönetimi bu durumu, bölgede iskân ettiği Slav Kozakların nüfusunu artırarak sindirme yoluna gitmiştir. Rus ve/veya Ortodoks olmayan halklar içerisinde baskın kültür oluşturmaya çalışmış ve yerel halkların inanç ve kültürel yapılarına rağmen kendi sistemini kabul ettirme yoluna gitmiştir. Başarılı olamadığı durumlarda da bu bölgeleri adeta sömürge olarak kullanmayı tercih etmiştir. Bilhassa tarihi ticaret yolları üzerinde hakimiyet kuran Rusya İmparatorluğu bu zenginliği ve hakimiyeti kimseyle paylaşmak istememiş, yerel halkın ticari faaliyetlerini, zenginleşme ve bağımsızlaşma çabası olarak algılamış ve güvenlik tehdidi olarak tanımlamıştır. Bu sebeple, hali hazırda manevi gerekçelerle Rus yönetimini kabul etmeyen halkların maddi gerekçelerle de yönetime itirazları artmıştır. Buna karşın Rusya yönetimi daha fazla zor kullanmanın yanı sıra ekonomik ayrıcalıklar tanıdığı yerel işbirlikçilere yatırımını artırmış ve etnik çatışmaların temelini bu süreçte atmıştır. Bu durum, ötekileştirilen halkların ve etnik grupların kayırılanlarla çatışmasına sebep olmuş ve bilhassa Orta Asya ve Kafkasya coğrafyası istikrarsızlığa sürüklenmiştir. Mevcut baskı politikalarının ortaya çıkardığı mağduriyet yönetime olan itirazı derinleştirmiş ve 1783 yılı geldiğinde İmparatoriçe 2. Katerina yönetimi altında Kafkasya coğrafyasında Müridizm hareketinin başlamasına sebep olmuştur.

Müridizm hareketi, temelini dini ve kültürel bütünleşmeye dayandırmaktadır. Rusya İmparatorluğunun Ruslaştırma ve asimilasyon politikalarına karşı artan itirazların geldiği son nokta yönetimin en fazla müdahale ettiği inanç ve kültürel değerler üzerinden şekillenmiştir. Esasen bu durum Rusya İmparatorluğu’nun ortaya çıkardığı mağduriyetin en fazla etkilediği iki nirengi noktasını tanımlamaktadır. Ekonomik, hukuki ve sosyal birçok alt gerekçe sayabilecek olmamıza rağmen bu iki gerekçe azınlıkların en hassas oldukları alanları ihtiva etmektedir.

Rusya yönetimi ve Müridizm Hareketi 81 yıl boyunca fiili mücadele yaşamış ve bu hareketin sonunda Rusya İmparatorluğu bu bölgede etkisini daha baskın bir şekilde hissettirmiştir. Özellikle 19. Yüzyılın ikinci yarısında kapitalist ekonomik politikalar benimsemiş bölgede kolonileşme çalışmalarına hız vermiş toplumsal reform adı altında asimilasyon çalışmaları yoğunlaşmıştır. Buna ek olarak yerel halkın varlığı güvenlik tehdidi olarak görüldüğünden göçe zorlanmış ve boşalan yerlere yine Kozaklar yerleştirilerek demografik yapının değişmesi sağlanmıştır. Bu süreçten sonra hakimiyetini tamamen sağlayan Rusya açtığı okullar ile Rus yanlısı nesillerin yetişmesini sağlama yoluna gitmiştir.

Çarlık ve İmparatorluk dönemine genel olarak baktığımızda askeri alanda ele geçirilen topraklarda azınlıkları baskılama, çatıştırma, göçe zorlama ve asimilasyon politikalarının yanı sıra onlarla fiili olarak da çatışma yolunu seçen Rus yöneticiler hakim oldukları bölgelerde istikrarı sağlamak yerine istikrarsızlaştırma üzerinden hakimiyet sağlama yoluna gitmişlerdir. Yöneticiler tarafından benimsenen politikalar günümüzde de artarak devam eden birçok problemin temelini oluşturmuştur.

Yorumlar kapatıldı.